17 Mayıs 2017 Çarşamba

Ludwig Wittgenstein Kimdir?

Bernard Russell'in öğrencisi, Frege-Russell ikilisinin geliştirmeye çalıştığı dil teoremini alt-üst etmiş bir deha, dilbilimi uzmanı, mühendis, matematikçi, filozof. 

Asıl amacı, kusursuz bir dil oluşturmaktır ve dil kurallarını mantık kurallarına göre oluşturmaya çalışır. İlk döneminde (tractatus-logico-philosophicus) resim dil teorisini geliştirmiş, dile ayni bir resme bakar gibi bakmamız gerektiğini söylemiştir. Kilimin üzerinde kedi yok resmi ile kilimin üzerinde kopek yok resminin birbirine ne kadar benzediği gibi çıkarımlarla yola çıkarak dilin herkes için tek ve mutlak anlam taşıyan bir forma dönüştürmeye çalışmıştır. İkinci döneminde (felsefi araştırmalar - philosophical investigations) oyun-dil teorisini kurarak 180 derece dönmüştür. Halbuki, resim-dil teorisi o donemde çok büyük hayranlıkla karşılanmıştır. Oyun-dil teorisiyle jacques derrida'ya özellikle yapı-bozumculuğu (deconstructionism) konusunda örnek olmuştur. Asabi bir karakteri olduğu, gerçek bir deha olduğu, Keynes’in karısını kurduğu mantisiz bir cümle yüzünden dövdüğü söylenir. Kolay anlaşılmaz. Türkiye’de çok taninmiş bir filozof değildir. Cogito son sayısını wittgenstein'a adamıştır. Psikanaliz ve din konusunda, felsefesi yeni boyutlar açmıştır.


Tractatus'unun 7 numaralı önermesinde `whereof one can not speak thereof one must be silent` diyerek üzerinde konuşamayacaklarımız hakkında düşüncemiz olmadığını, bu yüzden de sessiz kalmamız gerektiğini söyleyerek tüm o derin felsefesinin içinden haybeye konuşanlara bir nevi ayar vermiş büyük düşünce adamı.


Üzerine konuşulamayan konusunda susmalı

kendisi de ders vermistir akademide ve hatta ogrencileri uzerinde cok buyuk bir etkisi olmustur. oyleki wittgenstein'in etkisiyle akademiyi terk edip basit bir isci olarak calisan ogrencileri bile olmustur (bu iyi midir kotu mudur tartisilir tabii, felsefeci olmayi duslerken fabrika iscisi olmak pek bir kimsenin hayali degildir herhalde). bu konuda wittgenstein'in akademik sistem hakkindaki gorusleri cok onemli bir rol oynamistir. hatta kendisinin akademiyi bitirme hikayesi de ilginctir, cunku akademiyi bitirmeden kendini, russell'in karsi cikmasina ragmen, norvec'in fyordlarina atmistir. norvec'in ormanlik, oksijeni bol yuksek daglarinda, tek basina klubesinde gecirdigi bu donemde, mantigin temelleri hakkinda, tractatus'un oncul'u sayilabilecek logik isimli bir kitap yazmistir. daha sonra kendisini ziyaret eden baska bir akademi hocasi arkadasi wittgenstein'in notlarini okuyup etkilenince, akademiye donup bitirmesini soylemistir. o da bu notlari bitirme tezi olarak sunmus ama kendisinden yazimi, referanslari vs her seyi ile klasik anlamda tez bekleyen akademi uyeleri diplomayi vermek istemeyince "bu notlari klasik anlamda referans gostererek olusturmadigimi, benim kendi dusuncelerimin somutlasmis hali oldugunu ve boyle bir seye referans gosterebilmemin de imkansiz oldugunu biliyorsunuz. eger benim yazdiklarim, fikirlerim sizin bana diploma vermenize yeterli olmuyorsa sizin bana vereceginiz diplomaya da ihtiyacim yoktur". diyerek bayagi sert tepki gostermistir. hatta bu yuzden akademiye donebilmesi icin araci olan arkadasi ile arasi bile acilmistir. yillar sonra cambridge'de ders vermek icin ingiltere'ye dondugunde doktora diplomasini alabilmek icin tractatus'u tez olarak sunmustur. tez savunmasi esnasinda, eseri inceleyen russell ve moore'a* "uzulmeyin, asla anlayamayacaginizi biliyorum" demistir.

zengin bir aileden gelmesine ragmen bu maddi zenginlik onun icin hic bir sey ifade etmemistir, zaten babasindan kalanlari da cabucak ona buna dagitmistir (bir felsefeciden de baska bir sey beklemek biraz sacma aslinda). hayat hikayesini okuyunca gozunuze ilk takilan nokta gercekten inandigi, dogru bildigi gibi yasayan bir insan oldugu. etik alanina bagliligi yasaminin her alaninda kendisini gostermistir nerdeyse:


birinci dunya savasinda esir dustugunde, kendisinin serbest birakilmasi icin araya giren arkadaslari ve ailesinin cabalarini, hala esir olan silah arkadaslarina ihanet etmemek icin reddetmesi, yillar sonra ders verdigi koye donup, ogretmen oldugu donemlerde payladigi ogrencilerinden ozur dilemesi, akademik hayatin gosterisliligini reddedip basit ama onurlu bir hayati secmesi gibi ornekler, nasil bir insan oldugu konusunda biraz fikir verir sanirim. (aslinda hayatindaki bazi secimlere bakinca biraz mazosist bir karakteri oldugu sonucu cikarmiyor da degilim acikcasi). ama olum dosegindeyken soyledigi son soz uzerinde dusunmeye deger: "tell them, i've had a wonderful life."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder